29 Mart 2010 Pazartesi

Fransız Usulü Kurabiye




Tarifimin adı neden Fransız Kurabiyesi değil de Fransız Usulü Kurabiye. Çünkü bu tip kurabiyelerin aslı amerikan mutfağından geliyor. Fransızlar içerikteki ince değişikliklerle klasik kurabiye tarifine bir başkalaşım getiriyor.

Tattaki mükemmelliği malzemeleri çeşitlendirerek veya malzemelere farklı formlar kazandırarak sağlıyorlar. Mesela Fransa'da unun karakteristiğine ve kullanım alanlarına göre altı tipi bulunmaktadır. Yani pizza ile pastaya aynı un kullanılmaz. Bu bilinç bizim mutfağımızda da yavaş yavaş gelişiyor. Ama bakkallarda altı tip un bulmamıza daha çok var sanırım. Market yerine mahalle bakkalına gidenlerdenim. Bu notta bilgilerinize. Bundan başka mesela tıpkı bu tarifimdeki gibi bütün kavrulmuş fındık yerine, fındığı şekerle karamelize ederek kullanabilirler. Farkı yaratanda bence bu küçük detaylardır. Şef Philippe Conticini’nin bu tarifini denemek üzere kolları sıvadım. Şef beni yine yanıltmadı. Bu lezzeti siz de mutlaka denemelisiniz...


Malzemeler:

60 gram fındık

60 gram ceviz

275 gram tereyağı

220 gram esmer şeker

5o gram toz şeker

4 küçük boy yumurta

1 çubuk vanilya

2 tutam tuz

445 gram normal un

20 gram tam buğday unu

1 çay kaşığı kabartma tozu

250 gram damla çikolata


Karamelizasyon için: 20 ml su ve 80 ml şekeri tercihen bakır bir tencerede (bakır ısıyı daha eşit yayar) hafiften kaynatalım. Fındıkları ekleyelim. Tahta kaşıkla yanmasını engellemek için sürekli karıştırarak 5 dakika kadar kavuralım. Karamelleşme başlayınca ateşten alalım ve hemen teflon bir tavada soğutalım.

Hamuru için;

Mikserin düz çırpıcı ucunu takalım. 2 saat önceden buzdolabından çıkarılmış tereyağını şekerlerle düşük hızda karıştıralım. İki seferde yumurtaları ekleyelim. Sonra tüm kuru malzemeleri ilave edelim. İkiye bölünmüş ve kazınmış vanilya taneciklerini (çubuk vanilya yerine toz vanilyada kullanabilirsiniz), tuzu, kabartma tozunu, unları ekleyelim. Hızlıca karıştıralım, bir bezin arasında merdane ile döverek iri iri parçaladığımız fındık ve cevizi, son olarak da çikolata parçacıklarını ekleyelim.













Ben Kahve Dünya’sından aldığım kırıntı çikolatayı denedim. Daha hafif çikolata aroması isteyenler yarısını sütlü çikolata kullanarak yapabilirler.

Hamura 3-4 cm eninde iri bir dikdörtgen formu verip streç filme saralım ve 2 saat buzdolabında bekletelim.


Hamur iyice sertleşince fırın kağıdı serilmiş tepsiyi hazırlayalım ve fırını 180 dereceye ayarlıyalım. Hamurdan istediğimiz boyda parçalar kopararak unlu elimizin ayasında form verip, tepsiye aralıklarla dizelim. Kurabiyelerin büyüklüğüne göre yaklaşık 14 ila 16 dakika da hazır olacaklardır.

Oda sıcaklığında yiyin ve tüm dertlerinizi unutun...




23 Mart 2010 Salı

Çikolatalı Florentines

Genç adam yeni bindiği otobüsün içinde kendine bir yer bulmaya çalışıyordu. Taksim'e az kalmıştı, gün sıcaktı. Arkalara doğru ilerlerken, otobüs direklerinden birine tutunmuş giden siyah saçlı kızı farketti. Kız camdan dışarı bakıyordu. Işıl ışıl, dümdüz simsiyah saçları vardı. Bir tutam saç diyip geçmeyin. Genç adam orda kilitli kaldı. Ne kadar kilitli kaldı bilemeden, yüzünü bir türlü göremediği genç kız, bir anda duran otobüsten inmek için kapıya doğru ilerledi. İnmesine daha dört durak olan adamda peşinden, hiç düşünmeden. Siyah saçlı orta boylu genç kız önde, uzun boylu yakışıklı genç adam arkada ilerlediler yolda. Daldılar İstiklal caddesinin kalabalığına. Genç kız para çekmek için bir ATMde durduğunda genç adam ''işte şimdi tam zamanı'' diye düşündü. Kart bilgilerini giren genç kızın arkasından olanca dikkatiyle kızın adını okumak için çabalıyordu ekrandan genç adam. Gördü de. İşlemini tamamlayan genç kız yüzünü kendisine ilk döndüğü anda da ''Afedersiniz Necla hanım'' dedi. Genç kız daha önce karşılaşsa kesinlikle unutamayacağı bu hoş adama merhaba demek için tereddüt etti, afalladı. Genç adam yaptığı oyunu ve son 25 dakikayı özetledi tüm dürüstlüğüyle. ''Tüm isteğim sizinle bir kahve içmek'' dedi. Anlatılanlardan etkilenen ve belli etmese de çok hoşlanan genç kız, yetişmek durumunda olduğu italyanca kursundan bahsetti nazik ve güzel sesiyle, ama çıkış saatinde İtalyan Kültür'ün önünde buluşabileceklerini söyledi. Genç adam geçen 2 saat boyunca, bir kere bile ''ben burda ne yapıyorum'' demeden, yapacağı herşeyi erteledi ve o sıcak günün akşamüstünde bu iki genç insan ertesi günü ve daha ertesi günü bir fincan kahvenin çevresinde aşık oldular birbirlerine. Koyu siyah saçların peşinde büyülü bir yürüyüş ile başlayan bu aşk bugün hala aramızda ve ne şanslıyım ki onlarda benim dostlarım. Bu tatlım da onlar için olsun.


Şimdilerde marketlerin kuruyemiş reyonlarında daha fazla meyve şekerlemesi görüyoruz. Kivi, ananas, muz, mango, kiraz... Sizinle bu meyvelerin ve bademin başrollerini oynadığı bir çay-kahve yanı tatlısı olan Florentines (fılorentin diye okunur) tarifini paylaşacağım. Sonunda da erimiş çikolataya bandırırak daha da lezzetlendiriyoruz tatlımızı. İçerdiği yulaf ezmesi bakımından da daha sağlıklı...



FLORENTİNES

Malzemeler:
50 gr. bal
70 gr. tereyağı
150 gr. şeker
150 gr. krema
100 gr. soyulmuş çiğ badem
100 gr. şekerleme meyve
50 gr. kuru üzüm
2 yemek kaşığı çamfıstığı
50 gr. un
100 gr. sade yulaf ezmesi
50 gr. çikolata

Yapılışı:
Ufak bir tencerede bal, şeker, tereyağı, kremayı karıştırın ve kaynatın. 5 dakika orta ateşte tahta kaşıkla karıştırarak pişirmeye devam edin. Sonra ateşten alın ve tüm meyveleri, yulafı, unu ekleyin ve karışımın soğumaya bırakın.
Fırınınızı 180 dereceye ayarlayın.
Tartolet kalıplarına karışımı kaşıkla koyun ve üzerini düzleyin. Tartolet kalıbınız yoksa, fırın kağıdı ile kaplanmış tepsiye kaşıkla da dilediğiniz boyda dökebilirsiniz.
Yaklaşık 10 dakika fırınlayın, ılınınca kalıptan çıkarın.
Dilediğiniz bir çeşit çikolatanın -sütlü veya bitter, 50 gramını benmari usulü veya mikrodalgada eritin ve bir fırça yardımı ile soğumuş florentinlerin alt tarafına sürün. Sizde benim gibi çocuklarla pişirmeyi sevenlerdenseniz, lütfen fırçayı çocuğunuza verin...
Afiyetle yiyin.

18 Mart 2010 Perşembe

Elmalı Crumble

Genç bir kadın. Otuzlarında. Uzun soluklu, kötü bir ilişkiden yeni kurtulmuş, atmış kendini Ege'nin kollarına. Bodrum'da 3.sınıf bir turist oteline yerleşmiş kız arkadaşlarıyla on gün için. Hava sıcak, hiç alışık değil yaşadığı yerlerde böylesine neme. Ama mutlu, yeniden özgür olmanın tadını çıkartıyor. Dönmelerine iki gün kala, otelde yakışıklı bir erkek dikkatini çekiyor. Aynı gece tanışıp sohbet ediyorlar gece boyu. Ertesi akşam otelde son gece ve kadın adamdan çok hoşlandığını farkediyor. Adam kadını akşam yemeğine davet ediyor, kadın kabul ediyor hiç şüphesiz. Enfes bir akşam geçiriyorlar birlikte. Adam kadını uyumak için odasına çağırıyor. Uyumak, koyun koyuna sadece uyumak için. Kadın önce endişeyle sonra umarsızca kabul ediyor bu teklifi. Adam ertesi gün ayrılacaklarını bilmesine rağmen, gerçekten derin bir uyku çekiyor bu güzel kadının kollarında. Ertesi gün ayrılırken kadın telefon numarasını yazıyor ufak bir fişin arkasına ve ne olduğunu bile anlamadan kendini evinde buluyor. Budapeşte'de yağmurlu bir gün. Kadın adamı daha düşünmeye fırsat bulamadan ilk telefon geliyor. ''nasılsın, sağsalim vardın mı'' diye soruyor adam. Ve kadın O anda anlıyor adama aşık olduğunu...
Haberleşmeye devam ediyorlar bir süre. En sonunda adamdan teklif geliyor buraya gel benimle yaşa... Kadın bir saniye bile düşünmeden kapatıyor evini, vazgeçiyor polislikten, ve gidiyor ailesini karşısında ama herşeyi arkasında bırakarak...
Yeni evi artık Basel'dir. Tek tutkusu futbol olan ama bambaşka bir işte çalışan Sicilyalı bu genç adamla bambaşka bir hayata ''merhaba'' der.
Bodrum bu aşka ev sahipliği yapmıştır. Ortak bir dili bile olmayan iki genç insan, kendini doğru dürüst ifade edemese de aşık olmuştur en basit haliyle. Kadın yine hiç bilmediği bir dilin hükmünün geçtiği yeni bir ülkede, İsviçre'de, sıfırdan varolmayı başarmış, kendine bulduğu geçici işlerde yorulmuş ama yine de her gece mutlu koymuştur yastığa başını. Bu kadınla ben Basel'deyken gittiğim almanca kursunda tanıştım. Güzel Rita'dan çok şey öğrendim. Bu tarifi ona armağan ediyorum... Okuyabilseydi ne kadar sevinirdi kim bilir! Yumuşacık pişmiş elmalar onun, üzerini kaplayan kıtır hamurda Alessandro'nun olsun. Onlar da harika bir çift çünkü...


ELMALI CRUMBLE

Fransızlar dahi bu crumble (kırambıl diye okunur) kelimesini kendi dillerine adapte etmekte zorlanmış ve orjinal adını kullanmışlardır tariflerinde. Türkçeye hamur kırıntısı şeklinde çevirmek en doğrusu olacak sanırım.
Crumble, tart ile zıt anlamlı bir tatlıdır. Tartta hamur kalıba yayılır, üstüne meyveler dizilir. Crumble'da ise meyveler altta hamur üsttedir. Hamur daha kıtırdır. Tart gibi yumuşak değildir.

6 kişi için

Malzemeler:
6 adet elma (fırın kabınızın büyüklüğüne göre daha az da olabilir)
100 gram tereyağı
8o gram un
80 gram esmer şeker
2 tatlı kaşığı şekerli vanilya
30 gram yulaf ezmesi
40 gram badem tozu

Yapılışı:
Önce hamuru hazırlayalım. Tereyağını küp küp keselim ve biraz yumuşayınca çatalla iyice ezelim. Üstüne unu, yulafı, şekeri, badem tozunu ve vanilyayı ekleyelim ve iyice karıştıralım. Parmak uçlarımızla iri bir yuvarlak olana kadar yoğuralım ve 20 dakika buzdolabında dinlendirelim.
Fırını 180 dereceye ayarlayalım.

Bu sırada elmaları soyalım, çekirdeklerini çıkarıp minik minik keselim. Fırın kabımızın en altına elmaları dizelim. Üzerini ufak ufak parçalar halinde kıtır hamurla kaplayalım. 30 dakika pişirelim.
Crumble üzeri altın rengi olduğunda ve yanlarından elmaların sularının çıktığını gördüğünüzde pişmiş demektir.


En mükemmel servisi ılık iken bir top vanilyalı dondurma eşliğindedir. Kardeşime de tattırma fırsatı bulduğum bu tatlı haftasonumuzu neşelendirecek...


İyi haftasonları hepinize...
















17 Mart 2010 Çarşamba

Şeften onay alındı



Bugün bahsini daha önce ettiğim üzere, şef Yılmaz'a tatlılarımdan götürdüm. Uzun uzun inceledi, servisler geldi ve birer birer tabağa alınan tatlılar sırayla şefin damağından aşağıya süzüldü. Özenle hazırladığım 3 çeşit tatlı, şeften tam not aldı. ''Ruhunuzu katmışsınız belli'' dedi bana. Dünkü hummalı çalışmalarım karşılığını aldı. Bana uygun bir pozisyon olması durumunda arayacağını belirtti. Şimdilik münferit siparişlerime devam edeceğim bu durumda. Benim için her halükarda güzel bir tecrübeydi. Bu merakla beklenen test sırasında bile beni destekleyen tüm dostlarıma, eşime ve aileme teşekkürü borç bilirim. Heyecanım onlara da sirayet etmiş olsa gerek ki, herkes merakla sonucu öğrenmek için beni aradı görüşme sonrasında.
Bilhassa çikolata musla kaplı kekime iltifat aldım çokça... Gerçekten de enfes olmuştu. Sanırım sırrı oda sıcaklığındaki yumurta ile çalışmış olmam. Sunumlarımın fotoğraflarını da sizlerle paylaşmak istiyorum burdan. Üstte meşhur Mogador'um, altta karamelize armutlu tart tek kişilik özel sunumu ile...

15 Mart 2010 Pazartesi

Bir Garip Heyecan

Geçen hafta İstanbul'un en eski pastanelerinden birinin evime çok yakın olan şubesinde görüşmem vardı. Pastanenin idareci şefiyle görüştüm. Şahsına bir e-posta ile başvurmuştum. Uzun uzun konuştuk, çikolatadan, tereyağından ve hizmet kalitesinin öneminden. Sanırım beni sevmiş olmalı ki, bu hafta kendisine sunmak üzere ona tatlılarımdan hazırlamamı istedi. Yani uzun bir aradan sonra birine sunumum olacak ve bu da beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Bakalım nasıl puanlar alacağım? Ya da şöyle diyelim beni işe alacak kadar gözüne girebilecek miyim? Çünkü belirttiği kadarıyla işe alımlar bir yana, eleman çıkarttıkları bir dönemdelermiş. Heyecanım onu da fazlasıyla etkiledi sanırım...Harika bir mutfak, güleryüzlü pırıl pırıl gençler harıl harıl tatlı yapıyor. Ne keyifli! Ben de bir parçası olmak istiyorum ve umutluyum.
Birazdan şefi arayıp randevumu alacağım. Sonra da kolları sıvarım artık. 3 çeşit yapmayı planlıyorum. Biri çikolatalı, biri kremalı meyveli, biri de hamuru ve kaplaması sebebiyle klasik bir turta. Bana şans dileyin. İhtiyacım olacak. Sizinle tüm detayları paylaşacağım burdan.

13 Mart 2010 Cumartesi

Armutlu Flognarde


İşte sizlere sunacağım ilk tatlı tarifim. Çok heyecanlıyım.
Vaktiyle bir eğitim programı için gittiğim Paris'te bir kafede arkadaşımın tavsiyesi ile denediğim bu tat, bana meyveli bir tatlıda aradığım herşeyi sunuyor. Tatlıda hem sütü hem meyveyi kullanmayı çok seviyorum.
Flognarde (fulognard diye okunur) gelenekselliğini günümüzde de koruyan ve Fransızların vazgeçemediği puding ile kek arası bir tatlıdır. Canınız hafif ve farklı bir tatlı istediğinde bu hızlıca hazırlanan tarifi yapabilirsiniz. Ayrıca pek çok meyve ile denemeniz mümkün. Ama ben her zaman mevsim meyvelerini kullanmayı tercih ederim. Ilık olarak ve bir fincan filtre kahve eşliğinde tatmanızı şiddetle öneririm. Tabi bir akşam yemeği sonrası ikram edeceksiniz, bir top vanilyalı dondurma bu tatlının ruh ikizidir.

6 kişi için
Malzemeler
2 iri armut / çok olgun olmasın
50 gr. un
50 ml. sıcak süt
2 çorba kaşığı tereyağı
2 yumurta
1 tutam tuz
100 gr. şeker
1 paket vanilya
1 limonun suyu
1 çorba kaşığı pudra şekeri

Gerekli aletler
Tencere
Çırpıcı
Kase
26 cm. tart kalıbı, yağlanmış ve unlanmış

Yapılışı
Fırını 210 dereceye ayarlayın.
Vanilya eklediğiniz sütü kaynatın ve bir kenara koyun.
Yumurtaları şekerle karıştırıp, 3 dakika beyazlaşana dek çırpın.
Sırasıyla unu, tuzu, sütü ve küp doğranmış tereyağını ekleyin. Karışımı içinde pütür kalmayacak şekilde iyice karıştırın.
Armutları yıkayın, kurulayın, kabuklarını soyun, çekirdeklerini çıkartarak ince ince dilimleyin. Kararmasını engellemek için limon suyu ile karıştırın ve kalıbın dibine yayın.
Üzerine sütlü karışımı dökün ve yaklaşık 30 dakika pişirin.
Fırından çıkınca pudra şekeri serperek servis edin.
Afiyet şeker...



12 Mart 2010 Cuma

Eminönü Eminönü


Asmaaltı'nda sabah kahvemi içerken düşündüm de, Eminönü'ne gelmenin en keyifli yanı, dönüş yolunda ona buna dokunmaktan kirlenen ellerimi ıslak mendile silerken nereleri keşfettiğimi düşünmek...
Bu sabah havayı güneşli bulunca soluğu yine orda aldım çünkü. İhtiyaçlarımı almanın ötesinde her seferinde dükkanlarda yeni birşeyler bulmak beni çok heyecanlandırıyor. Yurtdışında yaşarken ''ah ah bunları nerden bulucam ben İstanbul'da'' diye düşünürken beni çok şaşırtan ürünlerin varlığı ile hala hayrete düşüyorum. Tamam çeşit belki sınırlı ama temel pastacılık malzemeleri anlamında buralarda yok yok...Pastacılık malzemeleri satan dükkanların tek garipliği aynı malın hep farklı fiyatlarda satılması. Adları nispeten daha çok tanınanlar nedense daha pahalı satıyorlar aynı kalemleri. Dolayısıyla gezmek, fiyat araştırması yapmak şart. Bugün tanıştığım ve hizmetlerinden pek hoşnut kaldığım Coşan Ticaret, fiyatlarını yakında daha da indirecekleri müjdesini verdi bana.
Hem de yurdışından gelecek yeni ürünlerle beraber.
Coşan Ticaret Asmaaltı Kızılhan sokak no:16'da.
Bu arada yine onlardan aldığım bir bilgiye göre 25-28 Mart 2010 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi'nde Fırın, Pastane, Kafeterya Ekipmanları ve ürünleri fuarı gerçekleşecek. İlginenenlere duyurulur.

11 Mart 2010 Perşembe

LCB Mutfağı


Le Cordon Bleu - Lö Kordon Blö (LCB) 1895 yılında Paris'te kurulan bir mutfak akademisi. Alanında dünyada bir numara. Bu başarının nedeni ise fransızların mutfaklarına bir sanat olarak yaklaşmaları ve özünü korumakla birlikte dünyada bu alandaki tüm güncel gelişmeleri takip etmeleri. Bugün 5 kıtada 29 okulla bu konuda hizmet sunuyorlar. Şefleri alanlarında son derece başarılı ancak muhafazakarlar. Kullanılan alet ve edevatlar, okulun yerleşim düzeni aslında şaşılacak derecede basit neredeyse ilkel, ama bir o kadar da etkin. Öğrenciler sıkı disiplin altında şeflerin baskısını her an üzerlerinde hissederek ter döküyorlar. Hem de ne ter, çünkü mutfakta robot kullanılmıyor. Bu demek oluyor ki, yumurta akları tel çırpıcıyla dakikalarca çırpılarak form alıyor, bu işlem yaklaşık 15 dakika sürüyor; mikrodalga olmadığından çikolata bir tencere bir soğuk su benmarisine alınarak kıvamına getiriliyor. Her şey en ince ayrıtısına kadar öğretiliyor. Mutfak kuralları en sıkı kurallar. Elinizde sıcak bir tepsi ile arkadaşlarınızın arasına girerken avazınız çıktığı kadar yüksek bir sesle ''ŞOOOOO!!!'' diye bağırmanız isteniyor. Yani SICAAAKK!!
Yok önünüzdeki insan elindeki işle çok meşgul ve sizi duymuyor ama önünüzde engel teşkil ediyorsa sırtınızla veya ayağınızla iterek onu tehlikeden korumak zorundasınız.
Bir diğer önemli konu: hijyen. Saçınızda ağ olmadan, kollarınızı sıvamadan, önlüğünüzü düzgünce bağlamadan, uzun ve ojeli tırnakla bu mutfağa girmeniz olanaksızdır. Aksi takdirde tüm sınıfın önünde şef tarafından aşağılanmanız içten bile değildir. Ki bu hiç de hoş bir durum değildir.
Şeflerin çoğu ingilizce bilmez. Tüm sunumlar boyunca bir tercüman vardır sınıfta. Fransızca kaçırdığım bir bilgiyi, çeviri sırasında ingilizce anlamak benim için hayli iyi olmuştu.


Ve dostluklar. Kordon Blö'de onca yorgun çalışma saatinden sonra,okul çıkışı ''haydi birer kadeh bişeyler içelim'' diyebilecek kadar dingin isek, en yakın bistroda buluşup bir iki saat günün kritiğini, dedikodularını yapıp evlere dağılmak çok büyük keyif. Kafadengi arkadaşlar da bu buluşmada yakınlaşır.
Sınıfta ben yaşlarda girişimci ruhlu amerikalı ve singapurlu arkadaşların varlığı bana ayrı bir güç verdi. Aynı hayale sahip başka yetişkinlerinde olması güzeldi.

9 Mart 2010 Salı

Çıraklık

Eğitim, her işin başı eğitim. Doğrusunu öğrenmek, uygulamalar yapabilmek, kendini geliştirmek. Belli bir yaştan sonra tamamen farklı bir alanda başarılı olma çabası. En iyisi olmak. Yaptığın işin en iyisi olmaya çalışmak. Hangi meslek olursa olsun. Çocuğuma öğreteceğim tek ve en önemli konu başlığı. Aşcı mı olacaksın, ol, ama en iyisi olmaya çalış; portakal mı üreteceksin, üret, ama en iyisini üretmeye çalış. Ancak bu şekilde hem sevdiğin işi yapmış olursun, hem de kendine özgüvenin tam olur. Her meslek koluna ciddi yaklaşılsın istiyorum. Gelişime açık, iletişime, eleştirilere açık, üreten nesiller benim hayalim. İstediği mesleği seçebilme hürriyetine sahip nesiller. Dayatılmayan, ezberci olmayan özgür bir gençlik. Ben de bu tercihi bu yaşlarımda yapabilme fırsatı buldum. Arkamda biricik eşimin sonsuz desteği bu yola baş koydum. Önce eğitim dedi bana, tamam dedim. Kendimden yaşca hayli küçük dünyanın her yerinden gençlerle aynı mutfağa girdim Paris Cordon Blue'de. Dönem arkadaşlarım beni ''boss'' yani ''patron'' diye çağırıyorlardı. Çünkü onlara göre daha olgun ve mutfakta daha tecrübeliydim. 35 gün boyunca her gün iki demo, iki uygulama toplam 9 saat ayakta ama büyük bir mutlulukla çalıştım. Şeflerin olağanüstü becerileri her gün beni hayretlere düşürdü. Paris pastanelerinin tezgahlarında gördüğüm tatlılar beni ''iyi ki burdayım'' diye düşündürdü. Geceleri ayağımın altında yastıkla uyurken Ege kıyılarında emanet bıraktığım kızımı düşündüm. Benim minik ilham perim. ''Annen bunu senin için başaracak'' dedim kendi kendime.
Şimdi yine eğitime devam diyorum. Temeller atıldı, tecrübeye ihtiyaç var. İstanbul'da çıraklık arıyorum harıl harıl. Bu arada çevreden gelen siparişlere de hayır demiyorum elbette.
İrmik Hanım'ın mutfak kurallarını uyguluyorum. Okulda öğrendiğim her bilgiyi ev ortamına uyarlıyorum. Bu blogda da sizlerle güncemi paylaşıyorum tabii ki enfes fransız tatlılarının tarifleri eşliğinde...
Herkes kaliteli, unutulmayacak lezzette tatlı yesin istiyorum. Porsiyonu ufak olsun ama tatlı evimizden eksik olmasın istiyorum. Enerji kaynağımız, mutluluk nedenimiz olsun. Çocuklarımızla mutfağa girme bahanemiz olsun istiyorum. Yoksa bir düşünün, hayat zaten yeterince kasvetli değil mi? Tıpkı bugünlerdeki İstanbul havası gibi...
devam edeceğim...





8 Mart 2010 Pazartesi

İnanmak

''Yaş otuz beş, yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün'' diye başlayan meşhur Tarancı şiirinin devamında şikayet eder şair hayatından, ''Hangi resmime baksam ben değilim, Nerde o günler o şevk, o heyecan'' der. Kendini yaşlanmış, yıpranmış hisseder. Benim hayatım ise aynı yaşta yepyeni bir heyecanla yeşillendi. Bu yeni yol hayatıma şekil verdi, umut verdi. Doğumla başlayan bir mucize yaşam, bir can bir cana can verir. Bebeklik, çocukluk, hatıralarla dolu coşkulu bir gençlik. Ve bir anne. Sonucu her ne olursa olsun verdiğim her kararda arkamda duran, bana inanan, dağ gibi bir anne. Şefkati ile hamurumu yoğuran, mevsim meyveleriyle içimi dolduran, neşesiyle, mutfaktaki hüneriyle bana hep örnek olan bir anne. Yaptığım her tatlıya sanat eseri değeri veren bir zarif kadın. Benim annem. Senin sayende burdayım. Bana inandığın için burdayım. Sağol varol.

MERHABA

İşte nihayet kendi bloğumla karşınızdayım tatlıseverler. Ne mutlu bana ki burdan sizlerle lezzet dolu güzel tariflerimi paylaşabileceğim artık. Herşeyin fazlasıyla kirletildiği günümüzde damak tadı denen şeyi yakalamak ve sevdiklerimizle bunu paylaşmak gerçekten çok anlamlı bir duygu benim için. Sizlerin de okurken aynı tadı almanız dileğiyle İrmik Hanım yazı hayatına başlıyoooooor.